Karne kelimesinin
Latince “quatuor” (dört) kelimesinden türediğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım.
Her nedense kültürümüzdeki dört dörtlük insan deyimini aklıma getirdi bu sözcük.
Çünkü karnelere de bu şekilde bakıyoruz biz. Kaç kaçlık öğrenci benim oğlum?
Kaçta kaç başarılı benim kızım?
Karnesi iyi
olanlar dört dörtlük öğrenci, karnesi zayıf olanlar değil.
Karnesi iyi olanlar çalışkan, zayıf olanlar değil.
Karnesi iyi olanlar
akıllı, uslu; zayıf olanlar değil… Yıllarca bu şekilde değerlendirildi
öğrencilerin, çocukların aldığı karneler.
Peki, doğru mu? Tabi ki
yanlış. Hatta çok yanlış… Neden mi?
Çünkü karnelerin sahibi onlar değil. Karnelerin sahibi aileler, anne babalar.
Başarılı anne babalar başarılı çocuklar yetiştirirler. Öğretmenlik mesleğine
yeni başladığım günlerde kıdemli bir meslektaşım bana eğitim ile ilgili
unutamayacağım bir anısını anlattı. İlk görev yaptığı köy okullarından birinde
başarılı ve çalışkan üç kardeş varmış. Bu üç kardeş gün gelmiş üniversiteyi
kazanmış ve okumuşlar. Bu üç kardeşin annesi okuma yazma bilmiyormuş. Ama
çocuklar annelerinin okuma yazma bilmediğini ne zaman öğrenmiş biliyor musunuz?
Üniversiteye gittikleri zaman. Peki, o zamana kadar çocuklar bunu nasıl
anlayamamış? Çünkü anne her gün okuldan sonra çocuklarını toplar ve onlara
ödevlerini yaptırırmış. Çocuklar ödevlerini yaparken anne de önüne bir kitap
alıp okur gibi yaparmış. Bu şekilde anne yıllarca çocuklarına etüt yaptırmış
ama okuma yazma bilmediğini çaktırmamış. İşte ilgili anne ve babaların
çocukları bu şekilde bilgili olur. Önemli olan çok şey bilmek değil. Çocukların
derslerinden anlayıp onlara ders anlatmak da değil. Önemli olan ilgili olmak.
Öğrencilerin alacağı karneler de aslında bize ne kadar ilgili ailelere sahip
olduklarını gösteriyor.
Değerli aileler
çocuklarınızın getirdiği karneleri ellerinize aldığınız zaman değerlendirmeniz
gereken nokta onların başarısı değildir. Kendi başarınızdır. Bir dönemde
çocuğunuzun başarısına ve başarısızlığına ne kadar katkıda bulundunuz?
Çocuğunuzun okul başarısı için neler yaptınız? Bu şekilde düşünmemiz ve iyice
muhakeme etmemiz gerekiyor.
Hatırlar mısınız
Hababam Sınıfı’nda Mahmut hoca bir gün velileri toplar ve onlara bir konuşma
yapar. İşte bu konuşma o günden günümüze kadar tüm velilere karneleri nasıl
değerlendirmeleri gerektiğini öğretiyor: Bir çocuk eline çanta verip okula
yollanmakla, cebine üç beş kuruş para koyup okul köşesine atılmakla eğitilmez.
Daha doğrusu ana babanın görevi burada bitmez. Bu yüzden benim kanımca tembel
çocuk, hatalı çocuk, suçlu çocuk yoktur. Hatalı ve hatta suçlu ana baba vardır.
O yüzden de bu karneleri çocuklarınıza değil, gerçek sahipleri olan sizlere
vermeyi daha uygun buldum. İçindeki notlar sadece onların ders notları değil,
bir anlamda sizlerin de analık-babalık görevlerinize verilmiş notlardır.
SABRİ DAŞO
PSİKOLOJİK DANIŞMAN
Yorumlar
Yorum Gönder