Hababam sınıfı
çocukluğumuzun, gençliğimizin filmi hatta ileride yaşlılığımızın da filmi
olacaktır bence. Lise sıralarında yıllarca kalan öğrencilerin birlikteliği
Hababam sınıfı. Akademik başarıları
düşük ama sosyal ve duygusal zekâları yüksek olan gençlerin anlaşılma çabaları
Hababam sınıfı. Hababam sınıfı aslında Rıfat Ilgaz’ın kaleminden dökülmüş bir
roman. Eğitim sisteminin eleştirildiği bir roman. Bir türlü düzeltemediğimiz,
kimseyi memnun etmeyen bu sisteme; ezberciliğe, kopyacılığa yapılmış bir
eleştiri Hababam sınıfı.
Peki, hiç merak ettiniz mi Rıfat Ilgaz’ın gerçek mesleği nedir? Tabi ki öğretmenlik. Rıfat Ilgaz aslında yaptığı öğretmenlik yıllarında yaşadığı, gördüğü yanlışlıkları mizahi bir dille aktarıyor Hababam sınıfında. Güldürürken düşündürüyor Rıfat Ilgaz.
Peki, hiç merak ettiniz mi Rıfat Ilgaz’ın gerçek mesleği nedir? Tabi ki öğretmenlik. Rıfat Ilgaz aslında yaptığı öğretmenlik yıllarında yaşadığı, gördüğü yanlışlıkları mizahi bir dille aktarıyor Hababam sınıfında. Güldürürken düşündürüyor Rıfat Ilgaz.
İsterseniz bu eleştirilerden
kendimize ve eğitim sistemine dersler çıkaralım sizlerle.
Velilere dersler:
Hatırlarsanız Hababam sınıfının
velilerini Mahmut hoca karne günü toplantıya çağırıyor ve konuşuyor:
Hoş geldiniz efendiler ben bu
okulun müdür muaviniyim, arkadaşımızda edebiyat öğretmenimiz Semra hanım.
Kusura bakmayın bir toplantı salonumuz olmadığı için sizleri buraya aldık. Ama
bu sınıfın bir özelliği var. Çocuklarınız senelerdir bu sıralarda oturdu.
Sanırım sizlerde ilk kez bu vesileyle görmüş oluyorsunuz. Yanılıyor muyum
yoksa?
Velilerden bazıları:
-Çok doğru söyledin muavin bey
okulun yerini bile zor bulabildik.
-Ben de zor buldum.
-Ben bir kere gelmiştim.
-(Mahmut hoca) ne zaman
-Sanırım 10-12 sene önce oğlanı
ortaokula kaydettirmek için gelmiştim.
-(Mahmut hoca) Anlıyorum.
(Bu konuşma bile çocukların yıllardır neden sınıfta kaldığını,
başarısız olduğunu gösteriyor zaten. Anne babalar onların eğitim hayatıyla hiç
ilgilenmemişler, onlara yardımcı olmamışlardır. Peki, sizlere soruyorum
çocuğunun sınıfını dahi bilmeyen anne babalar yok mu aramızda.)
Mahmut hoca:
Herhalde sizleri neden çağırdığımı merak ediyorsunuz. Bunca işiniz arasında
sizi çağırışımın iki nedeni var. Bugün çocukların karnelerini dağıtıyoruz.
Notlarından da anlayacaksınız çocuklarınızın hepsi maalesef çok zayıf. Tabi
bunda çalışmamalarının, haylazlıklarının
rolü büyük. Ama şu da bir gerçek burasıda pek mükemmel bir okul değil. Bizlerde
mükemmel birer eğitimci değiliz. Belki de kendilerine yeterince faydalı
olamadık. Ama ya sizler çocuklarınızın aldığı bu kötü sonuçta hiç mi payınız
yok? Şimdiye kadar yeterince ilgilendiniz mi onlarla.
Velilerden bazıları:
-Siz ne diyorsunuz. İlgilenmek ne demek saçımı süpürge
ettim.
-Tabi ya daha ne yapayım kazık kadar herif bu yaşa gelmiş.
Acaba okur mu ümidiyle taa istanbullara özel okullara yolladım. Avuç dolusu
paralar harcadım.
-Arkadaşları üniversiteyi bitirdi. Bizimki hala lise
sıralarında sürünüyor. Gene de elbise ister yaparız, para ister yollarız. Bir
dediğini iki etmeyiz.
-Benim oğlan boyuna sınıfta kalır durur. Bu güne kadar daha
bir fiske vurmadım.
-Ben döverim, hem de çok döverim. Ama severim de. Ne de olsa
evlat.
(Çocukla ilgilenmek
onların sadece maddi ihtiyaçlarını karşılamak demek değildir. Çocuğun manevi
ihtiyaçları, maddi ihtiyaçlarından daha önemlidir. Ünlü bir yazarın dediği gibi
“Maddi açıdan güvenlik manevi açıdan güvenliğin ilk basamağı bile değildir.”
Çocuk üzerinde otorite sahibi olmak demek çocuğu dövmek demek değildir. Unutmamalıyız
ki şiddet uygulanan her birey ileride mutlaka şiddet uygular.)
Mahmut Hoca:
Biliyorum tabi hepiniz çocuklarınızı seversiniz. Ama benim söylemek istediğim
bu değildi. Şöyle geriye doğru bakıp bir düşünün. Taa ilkokul sıralarından beri
çocuklarınızın eğitimiyle ne kadar ilgilendiniz. Onlarla arkadaş olup onları
anlamaya; dertlerine, sorunlarına ortak olmaya çalıştınız mı? Gerek
öğretmenlerine gerekse ana babalarına yani sizlere hatta memleketlerine faydalı
bir insan olarak yetişmeleri için ne yaptınız? Görev ve sorumluluklarını
kendilerine hatırlattınız mı? Bir çocuk eline çanta verip okula yollanmakla,
cebine üç beş kuruş para koyup okul köşesine atılmakla eğitilmez. Daha doğrusu
ana babanın görevi burada bitmez. Bu yüzden benim kanımca tembel çocuk, hatalı
çocuk, suçlu çocuk yoktur. Hatalı ve hatta suçlu ana baba vardır. O yüzden de
bu karneleri çocuklarınıza değil, gerçek sahipleri olan sizlere vermeyi daha
uygun buldum. İçindeki notlar sadece onların ders notları değil, bir anlamda
sizlerin de analık-babalık görevlerinize verilmiş notlardır.
(Çocuğa değer vermek,
onu anlamaya çalışmakla başlar. Onları dinlemeli, onlara söz hakkı vermeli ve
onları anlamalıyız. Onlarla vakit geçirmeli ve duygusal birliktelik
sağlanmalıdır. Çocuklarımız bizlere dertlerini, sorunlarını anlatabilmeli. Yeri
geldiğinde arkadaş, yeri geldiğinde ise anne-baba olarak görebilmelidir
bizleri. Çocuklarımızla vakit geçirmek, onları anlamaya çalışmak demek onların
her dediğini yapmak demek değildir. Onlara sorumluklarını ve görevlerini
hatırlatacağız. Görevini yerine getirmemenin sorumluluğunu da almasını
sağlayacağız tabi ki de.)
Psikolojik Danışman
Yorumlar
Yorum Gönder